Hemen her alanda pozitif örnekleri yok sayıp negatif örneklerle yol almaya çalışıyoruz. Kötülükler, çirkinlikler, liyakatsizlik ve sorunlar görülmesin mi?
Elbette görülsün hatta sonuna kadar üzerine gidilsin ama iyi örnekler de görmezden gelinmesin.
“Bugün için en önemli sorunumuz nedir?” diye bir soru yönetecek olsa, eminim ki istisnasız hepimizin ilk üçünde yer alacak konuların en başında “güvensizlik” gelecek. Kimse, kimseye güvenmiyor.
Birimiz için doğru olan, bir başkası için doğru gözükmüyor ya da altında başka bir şeyler aranıyor.
Tüm dünyada olduğu gibi bizde de adeta bir değerler erozyonu yaşanıyor. Ortak değerlerimizi hızla yeniden inşa etmeliyiz.
Hem de en güçlü bir şekilde.
Bunun yolu da yine hiç tartışmasız eğitimden geçiyor.
Zorunlu temel eğitim sürecinde çocuklarımıza güçlü bir kimlik ve bakış açısı kazandırabilirsek, geleceğe yönelik olarak yaptığımız en büyük yatırım bu “dik duruş” olacaktır!…
Tonlar kayboldu
Öyle bir noktaya geldik ki hemen her şey ya siyah ya da beyaz.
Siyahın, beyazın, grinin tüm tonlarını hayatımızdan adeta silip attık ya da attırdılar. Bir insan, bir kurum ya da bir sistem, çoğumuz için ya iyi ya da kötü. Ortası yok.
Önyargılarımızın esiri olduk.
Peki bu hale nasıl geldik?
Araştırılması hem de küresel ölçekte enine boyuna araştırılması gereken bir konu. İç ve dış göçlerin yarattığı etkiler ve sık sık yapılan seçimler özellikle dikkate alınmalı. Sosyal bilimler bunun için var.
Sınavlarda az soru çıkıyor diye de asla değersizleştirilmemeli…
Nereye giderseniz gidin, kiminle konuşursanız konuşun mutlu olan yok gibi. Haksızlar mı?
Kesinlikle hayır.
Peki işsizler, emekliler mutsuz da çalışanlar mutlu mu?
Üniversiteyi kazanamayan ya da istediği fakülteye giremeyenler mutsuz da mezunlar mutlu mu?
Kırsalda yaşayanlar mutsuz da büyük kentlerde yaşayanlar mutlu mu? Hasta olanlar mutsuz da sağlıklı olanlarımız mutlu mu?
İşçiler mutsuz da işverenler mutlu mu?
Daha onlarca örnek sayabiliriz ve değişen hiçbir şey olmaz.
Panzehir ise bakış açımızı değiştirmektir.
Yeni bakış açısı yalın, objektif, adil, samimi ve en önemlisi de ayrıştırıcı değil birleştirici olmalı!..
Vicdani sorumluluk
Peki bal tutup parmağını yalayıp mutlu olanlar yok mu?
Elbette var ama onlarınki de kazanılmış ve sürdürülebilir bir mutluluk değil, göreceli bir mutluluk ve kalıcı olması mümkün değil!
Bu noktada asıl önemli olan az da olsa, arada bir de olsa, tesadüfen de olsa, geç de olsa, şaşırtıcı da olsa, hiç umulmadık kişiler ya da kurumlar yapıyor olsa da yapılanları yapanlar üzerinden değil yapılan üzerinden değerlendirmekte yarar var.
Sorup, sorgulamak, arkasındaki bit yeniğini araştırmak elbette çok önemli ama hak edenin hakkını vermek de bir o kadar değerli.
Elbette çok daha iyisi yapılabilirdi, elbette çok daha önceden yapılması gerekirdi ama sonuçta ortada yapılan bir şey var ve ya o da hiç yapılmasaydı?..
Eğitimdeki bu şaşı bakış açısından artık kurtulmalıyız.
Neden mi?
Yaşam tarzı haline geldi de o yüzden!
Bir öğrenci ya çalışkandır ya da tembeldir diye damgalama yerine, evet bazı konularda eksiği var ama ilgi, yetenek ve hayalleri keşfedilir ve doğru yönlendirilirse çok şeyler yapabilir noktasına gelmeliyiz…
Her çocuğumuzun başarı olabileceği bir alan mutlaka var ve onları hemen gözden çıkarma yerine hayallerini keşfedip, onu kazanmayı kendimize ilke edinmeliyiz. Kişileri, kurumları, düşünceleri harcamak ya da göz ardı etmek en kolayı, zor olan onları kazanmaktır. Bundan asla vazgeçmeyelim.
Eleştirirkenki bonkörlüğümüzü ne olur takdir ederken de gösterelim…
Özetin özeti: Yapılmayanları eleştirmek nasıl bir hak ise yapılanları takdir etmek de vicdani bir sorumluluktur. Alkış beklediğimiz konularda, alkışı esirgemeyelim…