Geçen Mayıs’ta doğum yerim Trabzon’a gittiğimde, Serander Yayınlarının sahibi, KTÜ Öğretim Görevlisi Veysel Usta ile buluşmuş, sohbet etmiştik. Veysel Bey, benim siyaset günlerimde Trabzon Kültür Müdür Yardımcısıydı. Ortak anılarımızdan söz ederken, benim o günlerde not tuttuğumu duyunca, siyasi anılarımı kitap haline getirmemi istemişti.
Ben de, tuttuğum notlarla belleğimdekileri bir araya getirerek kitap formatında hazırlık yaptım. “Ecevit’in DSP’sinde Siyaset Anıları” işte böyle ortaya çıktı.
DSP’nin bugünkü yöneticileri bu partiyi AKP’ye stepne yaptıklarından, “Ecevit’in DSP’si” adını özellikle kullandım!
ECEVİT’E YAŞAR OKUYAN DOSYASI
Kitaptaki anılardan biri de son ayların iki önemli siyasetçisi olan Kılıçdaroğlu ile Yaşar Okuyan’ın ilişkileri üzerine. Anlattığım anı şöyle;
“1999 seçimlerinden yaklaşık bir yıl sonraydı. DSP’ye başvurusu Rahşan Hanım tarafından kabul edilmeyen Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’ye girerek bir ofiste çalışmaya başlamıştı. Bir gün telefonla arayarak, (Kendisi SSK Genel Müdürü iken Çalışma Bakanı olan) Orman Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan’la beni yemeğe davet etti. O akşam yemekte yanında, kendisinden sonra SSK Genel Müdürü olan (daha sonra AKP ve MHP milletvekili) Zekai Özcan da vardı.
Sohbetin ana konusu genel siyaset idi ama o zamanki Çalışma Bakanı ANAP’lı Yaşar Okuyan’ın ‘icraatları’ hepimizin ilgi odağıydı. Çünkü hepimiz geçmişte SSK ile birinci derecede ilgili yöneticiler olarak, anlatılan olaylar çok canımızı sıkmıştı.
Ben, SSK’nın en büyük hastanelerinden biri olan İzmir Tepecik Hastanesinin başhekimliğini yapmıştım. Nami Hoca, SSK’nın bağlı olduğu Çalışma Bakanı, Kılıçdaroğlu ve Zekai Özcan da SSK’nın Genel Müdürü olarak çalışmışlardı…
Kemal Bey’in bu yemeği neden istediğini, yanında taşıdığı el çantasından bir dosya çıkardığında anladık;
-Anlattığım olaylara ait belgeler bu dosyada var, dedi. Bunu Sayın Ecevit’e verebilir misiniz?
Nami Hoca isteksizce dosyaya bakınca, (Kemal Bey başhekim olduğum dönemde genel müdürüm olduğu için) dosyayı ben aldım.
“BÜLENT BEY, KARIŞMAZ!”
Ahlatlıbel’deki yemekten ayrılırken yine Nami Çağan’ın arabasına bindim. Yolda bana dosyadan neden rahatsız olduğunu anlattı.
-Bülent Bey, koalisyon partilerinin birbirine karışmasını istemez, dedi. Bu nedenle dosyayı alsam bile veremezdim!
Ama ben, Kılıçdaroğlu ile geçmişteki ilişkim nedeniyle, dosyayı alarak Bülent Ecevit’e vermek zorundaydım.
Randevu alarak Başbakanlıktaki odasına gittim ve -başıma geleceği bilmeme rağmen- elimdeki dosyanın öyküsünü ona anlattım. Bülent Bey çok zarif bir insandı. Nami Hoca’nın bana söylediklerinin neredeyse aynısını söyledi. Sonra da dosyayı eline bile almadan, herhalde beni kırmamak için;
-Siz bu dosyayı Rahşan’a verin! O bunları arşivliyor, dedi.
Ben dosyayı Rahşan Hanıma iletmedim ve Kemal Beye telefon ederek durumu anlattım. Dosyayı kendisine geri vermek istediğimi söyleyince, bende kalmasını söyledi…
Yaşar Okuyan- Kılıçdaroğlu ilişkisi eğer orada kalsaydı bu öykünün ilginç bir yanı elbette olmazdı. Çünkü, eski SSK Genel Müdürü ve dürüst bir ‘yeni’ siyasetçi olarak Yaşar Okuyan’ın verdiği zararları, onun bulunduğu hükümetin Başbakanına iletmek istemesi elbette normaldi.
Ancak zaman geçtikçe çok şey değişmiş olmalıydı;
Kemal Bey, ya Yaşar Okuyan hakkında dosyalar hazırladığı için pişmanlık duymuş…
Ya da, onun yaptıklarını unutmuş olacak ki, ‘helallik’ zincirine onu da eklemişti. Üstelik, eklemekle de kalmamış ve Yaşar Okuyan’a büyük bir törenle CHP rozeti takacak kadar ileri gitmişti.
Daha sonra ne oldu? Adamı, törenle aldıkları partiden yaka paça atmak zorunda kaldılar…”
“YAŞAR OKUYAN VAKASI” HAFİF KALDI
Kılıçdaroğlu’nun, CHP’den ayrılmak zorunda kaldığı inanılmaz olayları gördükten sonra, Yaşar Okuyan olayını hafife alabilirsiniz.
CHP’ye yaşattığı; ‘Ekmeleddin’ faciasını, sağcıların ve hatta dincilerin danışman adıyla CHP’ye doldurulmasını ve kırk milletvekilinin CHP’den alınarak sağ partilere sunulmasını kim unutabilir ki!
Hele de Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimini Ekrem İmamoğlu gibi bir liderle kazanma şansımız varken, sırf ‘ben olacağım’ inadı yüzünden Tayyip Erdoğan’a armağan edilmesini içimize sindirebilir miyiz?
Ya, yoktan bir kent yaratan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e tam iki kez, “Hocam, adayım sensin!” dedikten sonra vazgeçip başkalarını (Ekmeleddin ve Muharrem İnce) gösteren Kemal Bey’e ne demeli…
Bir anı bizi nerelere götürdü!
Odatv.com